Hakaret suçu, bireyin manevi değerlerine yönelen saldırıları cezalandırmak amacıyla Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olan temel suç tiplerinden biridir. İnsan onuru, toplum içinde bireyin saygınlığı, kişilik haklarının temel bileşenidir. Bu hakların ihlali, bireysel zararın ötesinde, toplumsal güvenin zedelenmesine de yol açar. Konya ceza hukuku avukatı desteğiyle bu tür durumlarda haklarınızı koruma altına almanız mümkündür.
Gelişen teknolojiyle birlikte hakaretin şekli değişmiş; özellikle sosyal medya ve dijital platformlar, bu suçun yeni ve karmaşık boyutlarını gündeme getirmiştir. Bu noktada Konya avukat arayışı içerisinde olan bireyler, dijital ortamdaki hakaret suçlarına ilişkin hukuki süreçlerde profesyonel destek alarak süreci sağlıklı bir şekilde yönetebilir.
Bu kapsamda, hakaret suçunun hukuki boyutları, uygulanma şartları, suçun işlenme biçimleri ve karşılaşılan uygulama problemleri ayrıntılı olarak değerlendirilmektedir. Konya ceza hukuku avukatı, hem mağdur hem de şüpheli sıfatıyla sürece dâhil olan kişilerin haklarını koruma altına alarak etkili bir hukuki temsil sunar.
Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesi, hakaret suçunu “bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte fiil isnadı veya sövme” olarak tanımlar. Hakaret, bireyin manevi bütünlüğünü ihlal eden, fiziki zarar doğurmaksızın kişilik haklarını hedef alan bir eylemdir. Söz konusu suç hem doğrudan (sövme) hem de dolaylı biçimlerde (fiil isnadı) işlenebilir. Hakaret suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 125. maddesinde düzenlenmiştir.
“Hakaret
Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…)[50] veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” Şeklindedir.
“MADDE 125– Madde metninde hakaret suçu tanımlanmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.
Bu düzenlemede 765 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen hakaret ve sövme suçu ayırımı kaldırılmıştır.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için, kişiye somut bir fiil veya olgu isnat edilmelidir. Örneğin, kamu görevlisinin bir kişiden bir iş karşılığında belli bir miktar rüşvet aldığı yönünde isnatta bulunulması durumunda hakaret söz konusudur. Kişiye isnat olunan somut fiilin gerçek olup olmamasının, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. Ancak, iddia olunan hususun gerçek olduğunun ispat edildiği durumlarda, fail cezalandırılmayacaktır.
Keza, kişiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret suçu oluşur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla irtibatlandırılmadıkları hâlde, yine de hakaret suçunu oluştururlar. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan” denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. Aynı şekilde kişiye soyut olarak “hırsız”, “rüşvetçi”, “sahtekâr”, “fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluşmaktadır. Kişinin bedenî arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Örneğin, kişiye “kör”, “şaşı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; kişiye “psikopat”, “frengili” veya “AİDS’li” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur.
Dikkat edilmelidir ki; davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amacına yönelik olarak belli bir siyasî kanaatin isnat edilmesi hâlinde de hakaret suçu oluşur. Örneğin, bir kişiye “faşist”, “komünist” veya “mürteci” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur. Bir kişiye izafeten söylenen sözün veya bulunulan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, toplumda hâkim olan telâkkileri, örf ve âdetleri göz önünde bulundurmak gerekir.
Hakaret suçu, kişi muhatap alınarak işlenebilir. Bu durumda huzurda hakaret söz konusudur.
Hakaret suçu, kişinin gıyabında da işlenebilir. Kişiye hazır bulunmadığı bir ortamda veya doğrudan muttali olamayacağı bir surette hakaret edilmesi durumunda, gıyapta hakaret söz konusudur. Ancak, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin mağdurun gıyabında ve fakat en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. Bu kişilerin toplu veya dağınık olmalarının suçun oluşumu üzerinde bir etkisi yoktur. Bir veya iki kişiyle ihtilat ederek de mağdura hakaret edilebilir. Bu gibi durumlarda da esasında bir haksızlık gerçekleşmektedir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun gıyabında en az üç kişiyle ihtilat edilerek, yani en az üç kişi muhatap alınarak hakaretin yapılması şart olarak aranmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında, hakaretin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir mesajla yapılması hâlinde, birinci fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kişiyi muhatap alan mektup, telgraf, telefon ve benzerî araçlarla yapılan hakaret de, huzurda hakaret olarak cezalandırılmalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Keza, hakaret suçunun dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı ya da kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi hâlinde, verilecek cezanın bir yıldan az olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Maddenin dördüncü fıkrası hakaret suçunun alenen işlenmesi, bu suçun bir nitelikli şekli olarak kabul edilmiştir. Aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır.
Keza, aleniyetin basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi durumunda artırma oranı ayrıca düzenlenmektedir.
Maddenin son fıkrasında, kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde, suçun kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır. “
Hakaret suçunun fiili unsuru, bir kişinin onur, şeref ve saygınlığını aşağılayıcı nitelikte somut bir eylemde bulunmak veya sövmektir. Hakaret, yalnızca bir eylem yapıldığında meydana gelir yani bu suç hareket suçudur. Fiilin gerçekleştirilmesiyle birlikte suç tamamlanır; failin belirli bir sonuç doğurması gerekmez.
Bu eylem, ağır eleştiri sınırını aşan ve hedef kişiyi toplum nezdinde küçük düşüren nitelikte olmalıdır. Örneğin, bir kişiye "ahlaksız" ya da "hala papazla konuşuyorsun" gibi somut olmayan ifadeler hakaret sayılmayabilir; ancak "seni pislik adam" gibi doğrudan hakaret içerdiğinde suç oluşur. Aynı zamanda yalnızca soyut değer yargısını içeren "sövme" ifadeleri de hakaret kapsamında kabul edilir.
Hakaret suçunda manevi unsur olarak genel kast yeterlidir. Failin, saldırgan niyetle, söylenen sözlerin karşı kişiyi inciteceğini bilerek hareket etmesi gerekir. Kazara veya yanlış anlama sonucu söylenen sözler bu suçu oluşturmaz.
Bir eylem failin mağlupla yüz yüze olduğu sırada gerçekleşirse bu duruma "huzurda hakaret" denir. Bu tanım, kişinin sözlerin doğrudan muhatabı olduğu anlamına gelir. Örneğin, bir toplantıda "sen tam bir yalancısın" diyerek yüzüne karşı yapılan hakaret, huzurda hakarettir.
Ayrıca iletişim araçları kullanılarak (telefon, mesaj) doğrudan mağdura iletilen ifadeler de huzurda hakaret olarak değerlendirilir. Burada tek önemli kriter, hakaretin doğrudan mağdura ulaşmış olmasıdır.
Gıyapta hakaret, mağdur burada yokken üçüncü kişiler huzurunda yapılan hakarettir. Bu halde suçun oluşması için:
Örneğin, bir kişi arkadaşlarına "o tam bir yalancıdır" dediyse ve bu söz mağdurun duyacağı şekilde aktarılmışsa, gıyapta hakaret gerçekleşmiş olur.
Belirli bir kişiye yönelik doğrudan anlama gelmeksizin yapılan "hanımefendi gibi davranan tipler" gibi genellemeler, mağduru belli değilse hakaret olmayabilir.
Hakaret suçunun oluşması için eylem hukuka aykırı olmalıdır. Yani bazı durumlarda, söylenen sözler aşağılayıcı da olsa kanunen suç teşkil etmeyebilir. Örneğin:
Yani mağdurun rızası olsa bile, sözler küçültücü nitelik taşıyorsa hukuka uygunluk sağlamaz. Ancak yargı, bunları hukuka uygun görebilir.
Uzlaşma mekanizması, genel hakaret türü için uygulanabilir. Fakat iletişim araçlarıyla yapılan, kamu görevlisine yönelik ya da kamu görevlilerine grup halinde söylenen hakaretler uzlaşma dışında tutulur. Konya ceza hukuku avukatı desteğiyle bu tür durumlarda haklarınızı koruma altına almanız mümkündür.
Yargıtay, hakaret suçunun oluşabilmesi için söylenen söz veya yapılan davranışın mağdurun onur, şeref ve saygınlığını somut biçimde zedeleyici nitelikte olmasını şart koşar. Kararlarda, ağır eleştirinin sınırlarının aşılması ve soyut ifadelerden somut isnada geçişin önemi vurgulanır. Örneğin, Yargıtay 8. Ceza Dairesi bazı kararlarında, toplumsal normlar ve dönemin anlayışına göre hakaret unsuru değerlendirilirken; diğer daireler daha katı ölçütler uygulayabilmektedir.
Günümüzde sosyal medya üzerinden yapılan hakaretler sıkça Yargıtay incelemesine konu olmaktadır. Yargıtay, sosyal medyada yapılan paylaşımların “aleniyet” unsurunu sağladığına hükmederek, hakaret suçunun oluştuğunu kabul eder. Ancak burada bazen hangi paylaşımların hakaret niteliğinde olduğu konusunda da daireler arası görüş ayrılıkları görülür. Bazı kararlar, yorum ve eleştirileri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirirken, bazıları sınırları daha dar tutmaktadır.
Yargıtay, huzurda ve gıyapta hakaret arasındaki farkı sıkça vurgular. Gıyapta hakarette ihtilat unsurunun mutlaka bulunması gerektiği yönündeki uygulamalar, birçok kararda tekrar edilmiştir. Ancak pratikte, üçüncü kişilere yönelik iletim şekilleri ve mağdurun haberdar olup olmaması gibi konularda farklı yorumlar yapılabilmektedir.
Karşılıklı hakaret durumlarında Yargıtay, TCK’nın ilgili maddeleri uyarınca ceza indirimi ya da ceza vermeme kararı verebileceğini belirtir. Kararlarda, olayın özelliklerine göre fail ve mağdurun davranışlarının karşılıklı olup olmadığına ve hakaretin şiddetine göre takdir yetkisi geniş tutulur. Bu alanda da uygulamada bazen istikrarsızlıklar yaşanmaktadır.
Yargıtay içtihatlarında görülen daireler arası farklılıklar, hakaret suçunun sınırlarının net çizilememesine yol açmaktadır. Özellikle sosyal medya, toplumsal değerlerdeki değişim ve ifade özgürlüğü dengesi gibi yeni sorunlarda birleştirici ve açıklayıcı içtihatlar ihtiyacı devam etmektedir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 05.04.2023 tarihli kararında “midesiz” ifadesinin hakaret suçu kapsamında değil, kaba ve nezaket dışı bir söylem olarak değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Kararda şu şekilde ifade edilmiştir:
“Olay günü sanığın söylediği kabul edilen ‘Sen midesizsin, nasıl evlenirsin, evlenemezsin.’ şeklinde, kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinin, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun yasal unsurlarının somut olayda oluşmadığı gözetilmeden, yetersiz gerekçeyle sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi... belirlendiğinden karar bu yönleri ile hukuka aykırı bulunmuştur.”
Basına “Yargıtay 'erkek ol, yürekli ol' sözlerini hakaret saymadı” başlığı ile yansıyan ve hakaret suçunun sınırlarının değerlendirilmesi bakımından emsal nitelik taşıyan karar aşağıdaki şekilde gerekçelendirilmiştir:
“Katılanın, ... Büyükşehir Belediyesi'nde zabıta amiri olarak görev yaptığı, olay tarihinde katılanın telefonuna 'Benim bir elemanıma bir şey olursa tek muhatabım sensin, ya erkek ol erkek, görevinizi yapın.' diye mesaj attığı, ayrıca kendi ... isimli internet sitesi hesabından, '... bey, makamın hakkını veremiyorsan yapacak yürekli birine bırak, yürekli olun.' şeklinde paylaşımlarda bulunarak hakaret ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında, Yerel Mahkemece, sanığın üzerine atılı kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunu işlediği kabul olunarak mahkûmiyeti yönünde hüküm kurulmuştur.
Yargılamaya konu somut olayda; sanığın, katılana hitaben söylediği kabul olunan sözlerin, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu, dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle hüküm hukuka aykırı bulunmuştur.”
Basına “Yargıtay: Kaynanaya hakaret eden geline nafaka yok” başlığıyla yansıyan ve boşanma ile yoksulluk nafakasına ilişkin önemli bir değerlendirme içeren karar, aşağıdaki şekilde gerekçelendirilmiştir:
“Davalı-davacı kadının, eşinin annesine süregelen şekilde ağır biçimde hakaret ettiği sabit olup, mahkemece davalı-davacı erkeğe yüklenen vakıanın da davalı-davacı kadının bu kusuruna karşı tepkisel nitelikte olduğunun kabulü gerektiğinden erkeğe kusur olarak yüklenilmesi doğru görülmemiştir.
Bu nedenle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı-davacı kadının tam kusurlu olduğunun kabulü ile tam kusurlu kadın tarafından açılan birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeler ile kusur belirlemesi yapılması ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Tam kusurlu kadın yararına yoksulluk nafakası takdir edilemez. O hâlde, kadının yoksulluk nafakası talebinin reddi gerekir.”
Basına “Yargıtay, ‘suratsız’ ifadesini hakaret saymadı” başlığıyla yansıyan ve hakaret suçunun sınırlarına ilişkin önemli değerlendirmeler içeren kararda, sanığın kamu görevlisi doktora yönelik sarf ettiği ifadeler nedeniyle yerel mahkemece mahkûmiyetine karar verilmiş, ancak Yargıtay bu kararı hukuka aykırı bularak bozmuştur. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
“Sanığın katılan doktora, ayağındaki rahatsızlık nedeniyle muayene olduğu, muayene sonucunda katılanın kendisine reçetesini yazdığı, ancak sanığın daha sonradan doktordan grip ilaçlarını da yazmasını istediği, bunun üzerine doktorun kendisini yeniden muayene etmesi gerektiğini söylemesine rağmen, 'İlla yüzüne mi hapşırmam lazım, suratsız doktor' dediği, ardından da koridora çıkarak 'Bu ne biçim doktor' şeklinde sözlerine devam ettiği, böylece üzerine atılı suçu işlediği Yerel Mahkemece kabul edilmiştir.
Ancak, hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlilerine veya sivil vatandaşa yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi; sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını ya da sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.
Olay günü sanığın katılana söylediği kabul edilen sözlerin, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu, dolayısıyla hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yasal olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle hüküm hukuka aykırı bulunmuştur.”
Konya’da yaşanan hukuki uyuşmazlıkların önemli bir kısmı ceza hukuku kapsamında değerlendirilmektedir. Gözaltı, soruşturma, tutuklama ya da dava süreçlerinde; bölgesel yargı pratiğini bilen, yerel mahkeme içtihatlarına hâkim bir Konya ceza hukuku avukatı ile çalışmak, sürecin en sağlıklı şekilde ilerlemesini sağlar.
Özellikle bireylerin yanlış beyanlar, zamanında yapılmayan itirazlar ya da eksik savunmalar nedeniyle ciddi hak kayıpları yaşaması sıkça görülmektedir. Bu noktada, Konya’da ceza hukuku alanında uzman bir avukatla çalışmak; hem adil yargılanma hakkınızın korunması hem de olası yaptırımların minimuma indirilmesi açısından büyük önem taşır.
Konya merkezli hukuk ofisimiz, hakaret suçu ile ilgili yaşadığınız mağduriyetlerde;
gibi tüm aşamalarda uzman avukat kadrosuyla yanınızdadır.
Haklarınızı kaybetmeden önce profesyonel destek alın:
➡️ NAYA Hukuk & Danışmanlık İletişim Sayfası
➡️ Konya Ceza Hukuku Hizmetleri